Mehmet Fiskeci’nin “300 yolcunun hayatını kurtarana ne denir?” başlıklı yazısı şöyle:

300 yolcunun hayatını kurtarana ne denir?

Kahraman mı denilir, ‘yılın kahramanı’ mı ilan edilir, cesaret madalyası mı verilir, üstün hizmet nişanı mı takılır, plaket mi takdim edilir, artık orası sizin tercihinize kalmış.

Kahraman şehrimin kahramanı çok. Milli mücadele yıllarında gösterdikleri başarıdan, cesaretten, milli ve manevi duygularla şehrin düşman işgalinden kurtuluşunda canını veren kahramanlarını yazmayacağım.

Yazarsam, o şehitlerin, o kahramanların ruhu incinir, mezarlarından çıkıp, ‘Ne yapıyorsunuz siz, bu kadar ucuz mu kahramanlık. Biz sizin için canımızı feda ettik, kan akıttık, siz ucuz kahramanlık peşindesiniz. Bırakın bu ayak oyunlarını, bırakın bu küçük ve basit hesapları, memlekete sahip çıkın!” diyeceklerini adım gibi bildiğim için, o dalda gezmeyeceğim.

*

Bu şehirde herkes bulunmaz Bursa kumaşı.

Bu şehirde herkes potansiyel, vatan, bayrak, devlet, millet sevdalısı ve milletvekili.

Bu şehirde herkes potansiyel belediye başkanı.

Bu şehirde herkes potansiyel teşkilat (il) başkanı. (dikkat edin burada parti marti yok, yazı genel)

Bu şehirde herkes potansiyel belediye meclis üyesi. Ne işe yarıyorlarsa, kendilerini ihya etmekten başka…

Bu şehirde herkes potansiyel, nüfusu 30 bini geçen bir mahallenin muhtarı.

Bu şehirde herkes alıcısı bile bulunmayan ucuz kahraman.

Ve… Gazeteci desen, burnundan kıl aldıran yok, hepsi dağları ben yarattım havasında, hepsi birer potansiyel gazeteci-yazar, hepsi birer derya, hepsi bulunmaz Hind kumaşı.

Eee, ne kadı geriye!

*

Bırakın partisini, bırakın ilçesini il’ini, kendisi ile dahi barışık olmayan belediye başkanları, parti teşkilat başkanları, belediye meclis üyeleri ve muhtarlar varken şahsım memleketinde, kahraman olmak galiba çok kolay!

Konuşmasına bakıyorsun, seni-beni tatmin edemediği gibi, kendisi dahi tatminsizlik deryasında boğulma tehlikesi yaşarken, anlattıklarını millet yiyor zannediyorlar.

Geçti o devirler koçum, geçti…

Siz yedirmeye kalkışsanız bile, millet size neler saydırıyor, neler yediriyor hergün, bir kulak verseniz!

*

Milleti salak yerine koymayın! Ahmak bellemeyin! Zekâ katsayısında noksanlık olduğunu düşünmeyin! Millete enayi gözüyle bakmayın, ‘önüne ne koysak yer!’ mantığından hareketle eşşek bellemeyin!

‘Her iktidar kendi zenginini yaratır’ düşüncesiyle, kurnazlığı ile sen kendini ihya edeceksin, sağ gösterip sol vuracaksın, dini de siyasetine alet edip cebini, banka hesap numaranı şişireceksin, beni bir kuru ekmeğe muhtaç hale getirip, kendin şaşalı yaşamınla bana tepeden bakacaksın, canım deyip, cicim deyip, aslanım-kaplanım deyip duygularımı gıdıkladığını sanarak bana aptal muamelesi çekeceksin, sonra da gelip benden oy isteyecek, dileneceksin!

Yer Türkiye! Yolcu otobüsünde cinsel ilişkiye girdiler! Yer Türkiye! Yolcu otobüsünde cinsel ilişkiye girdiler!

Öperim seni…

*

Bir gemi yolculuğu… Gemi kalabalık, deniz sakin, yolcular hayatından memnun. Genç ve güzel bir sarışın da bu yolcular arasında. Günlük tutuyor kendince.

Yolculuğun ilk günü; ‘hava güzel, deniz mavi.’

İkinci gün; ‘Geminin kaptanı ile tanıştık, çok yakışıklı bir adam!’

Üçüncü gün; ‘Kaptan çok yakışıklı ve o kadar da bana asılıyor. Kur yapıyor sürekli.’

Dördüncü gün; ‘Kaptan benimle olmakta ısrarlı. Kendisi ile bir gece beraber olmazsam, gemiyi batırabileceğini söylüyor!  Ne yapsam acaba!’  

Beşinci gün; ‘300 yolcunun hayatını kurtardım!’

*
Şimdi soruyorum!

Belediyeler, teşkilatlar, ucuz kahramanlığın mimarı sivil toplum kuruluşları, gazeteciler, iş dünyası, akademik camia… Ve vatandaş kitlesi…

Siz bu şehrin insanlarını sorunlarından, sıkıntılarından kurtarmak, yaralı parmağa merhem olmak, için ne yaptınız, ne yapacaksınız!

Benim, senin, herkesin umudu, herkesin cankurtaran simidi, bırakın gemiyi, filikası olabilecek misiniz?

Hıı, duymadım, bir daha söyleyin!