CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, AK Parti'nin Çevre Günü öncesinde Meclis’e getirdiği yasa teklifi ile çevresel denetimi sektör haline getirmeye çalıştığını belirtti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, "5 Haziran Dünya Çevre Günü" dolayısıyla yazılı açıklama yaptı. Öztunç'un Dünya Çevre Günü açıklaması şöyle:
“AKP YASA TEKLİFİ İLE ÇEVRESEL DENETİMİ SEKTÖR HALİNE GETİRMEYE ÇALIŞMAKTADIR”
“Dünya Çevre Gününde, maalesef bir kez daha ülkemizdeki çevre ihlallerini anlatmak zorunda kalıyoruz. Bizler çevresel kirliliklerle ilgili kamusal ödev ve yükümlülüklerin daha aktif uygulanmasını beklerken, AKP bu alanı tamamen bir sektör olarak ele almakta, özelleştirmeye çalışmaktadır. AKP Çevre Günü öncesinde meclise getirdiği yasa teklifi ile çevresel denetimi, sektör haline getirmeye çalışmaktadır. Teklife göre, çevresel denetimler bakanlık tarafından yetki verilmiş özel firmalar tarafından da yapılabilecek. Denetime tabi tesislerin kendi bünyelerinde kuracakları yönetim birimleri, çevre mühendisleri, özel danışmanlık firmaların yanı sıra, Bakanlığın yönetmelikle belirlenecek kişilerin de çevre yönetimi hizmeti verebileceğinden söz edilmiştir. Çevre görevlisi tartışmalarında, bu işin çevre mühendisi olmayan kişiler tarafından da yapılabiliyor olması üzerinde yoğunlaşılmıştır. Bir yandan devlete ait araziler, koylar, fabrikalar, tesisler özelleştirilirken, diğer yandan denetleme yetkisi de özelleştirilmektedir. Devletin sadece kurumları değil, kamusal işlevleri de elinden alınarak, içi boşaltılmaktadır. Denetim yetkisinin özelleştirilmesi, neoliberal politikalar için olmazsa olmaz olan ‘kuralsızlaştırmanın’ önünü açmaktadır. Bu kuralsızlaştırmanın, doğa haklarına yansıması AKP’nin çevresel tahribatlara yol açacak çok uluslu firmalar için Türkiye’yi kirlilik cenneti haline getirmesidir. Gelişmiş ülkeler iklim konferanslarında karbon taahhütlerinde bulunabilirken, gelişmemiş ülkeler çok uluslu şirketlerin tahkim tehdidi altında ‘kömürden çıkışı’ dahi dillendirememektedir.
Şebinkarahisar ve Ayvalık’taki maden atıkları sularımıza sızmış, birçok kentimiz bu atıkların tehdidiyle karşı karşıyadır. Dünya ortak evimiz ama bazıları evin tek sahibi gibi davranıyorlar. Marmara Denizindeki müsilaj, bölgedeki kentlerdeki endüstriyel kirlilikler, deniz derin deşarjı, termik santral projelerinden kaynaklı kirlilikler, kentsel atıkların denize bırakılmasından kaynaklı kirlilikler nedeniyledir. Aynı biçimde, kıyı kent ve yerleşim alanlarındaki deniz dolgularının kıyı ekosisteminde yarattığı ekolojik etkilerde deniz salyasına yol açmaktadır. AKP yüzeysel temizlikle, görsel algı yaratmaktadır. Deniz ekosisteminin gördüğü zararı sümenaltı edip, Kanal İstanbul projesinin peşinde koşmaktadır. Müsilajı da bir kazanç kapısına çevirmeye çalışıyorlar. AKP, müsilajı, yandaşlara kurduracağı özel ‘arıtma’ tesislerine temizletecek, yerel yönetimlerin genel bütçeden alacaklarını bu firmalara aktaracak.
Geçtiğimiz yaz 170 bin hektarlık orman alanı yandı. Cumhurbaşkanı eliyle binlerce hektarlık orman alanının vasfı değiştirildi. AKP için ormanlar, korunan değil kullanılan, ekonomik getiri sağlayan alanlardır. Fidan üretimi bir sektör haline getirildi. Ormanlar, ıslah ve gençleştirme adı altında denetimsiz kesim yapılan alanlara dönüştürüldü. Orman Genel Müdürü, bir şirket yöneticisi gibi daha çok üretim yapmaları için kamu personellerine mobbing uygulamaktadır. Oysaki, COP 26’da ormansızlaşma ve arazi bozulmasını durdurmak için taahhütte bulunduk ancak Cumhurbaşkanı haritacılık oynar gibi ormanların vasfını kaldırıyor, doğal ve kültürel sit alanlarını, tarım alanlarını imara açıyor. Ormanları, tarım alanları ve diğer yutak alanlarını temel amaçları dışında her şeye hizmet eden alanlar haline getiriyor. Türkiye seller, kuraklık, türlerin yok oluşu, gıda krizi, açlık, iklim göçleri ve diğer yaşamsal krizlerin tehdidi altındadır. İklim krizini daha da yıkıcı hale getiren hava, toprak ve su kirliliğinde çok önemli payı olan karbon ve zehirli gazların emisyonları çok fazla olan, termik santrallere, kömür yatırımlarına izinler veriliyor.
Doğayı meta olarak görüp sonsuz bir hırsla saldıran, yapay ihtiyaçlar üzerinden daha fazla tüketimi körükleyen anlayış, ekolojik krizi tetiklemiştir. Ancak, halen yapay önlemlerle insanların gönlüne su serpilirken, daha fazla nasıl kar ederiz arayışı sürdürülmektedir. İşte bu koşullar altında 5 Haziran Çevre Gününe dair açıklama yapıyoruz. Tamamı, yanlış politik tercihler üzerinden oluşan bu sorunları, öncelikle siyasal tercih değişikliğiyle geçeceğimizi vurgulamak istiyoruz. AKP’nin ve yürüttüğü neoliberal politikaların bu sorunları çözemeyeceği, daha da çözümsüzlüğe mahkum edeceği çok açıktır.
CHP Doğa Hakları olarak bir kez daha vurguluyoruz, çevresel karar alma süreçlerini şeffaflaştıran, yurttaş katılımına açan politikaları güçlendireceğiz. Yurttaşa rağmen, ben yaptım oldu denilen politikalara geçit vermeyeceğiz. Bu bağlamda öncelikle Kanal İstanbul projesini iptal ettireceğiz. İklim adalet mekanizmasını kurup, iklim krizinin yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmaya çalışacak, krizinden etkilenenlerin zararlarını karşılayacak “iklim adaleti mekanizmasını” da kapsayan İklim Yasasını yürürlüğe koyacağız. Sulak alanların ve su varlığımızın korunmasını, ayrım gözetmeksizin herkesin ücretsiz, güvenilir suya erişimini yasal güvenceye kavuşturacak Su Kanununu yürürlüğe sokacağız. Nitelikli doğa alanlarında, tarım alanlarında, korunan alanlarda, sulak alanlarda; enerji ve maden tesislerine izin vermeyeceğiz, ülkemizi “kirletme cenneti” yapacak politikaları, imtiyazları terk edeceğiz. O gün Dünya Çevre Gününü gönül rahatlığıyla kutlayacağız."